28 Şubat'ın İzleri Silindi mi?
İdris Şekerci
1997 yılının yirmi sekiziydi. Kudretli paşalar bin yıl sürecek diyerek birinin ifadesiyle “İslamcının ılımlısı radikali olmaz hepsi aynı okyanusa akıyor.” diyerek İslam’la yaşamsal irtibatı olan herkesi toptan suçlu ilan ederek bir kıyım başlatmıştı. Rahmetli ERBAKAN’ı terleten Milli Güvenlik zirvesi ile düğmeye basılmıştı. Ortamı olgunlaştırınca Refah yol hükumetinin sonunu getirmeye dönük adım atılmış bir nevi kendilerince onarım hükumeti kurulmuştu. Tarihe geçen “yarasalar gibi..” cümlesiyle neye mal olursa olsun diyerek Mesut YILMAZ eliyle İmam Hatip Liselerini mezun ve mensuplarıyla tarihe gömmek için türedi bir yol bulmuşlardı kendilerine Kesintisiz Zulüm yöntemiyle. Bu arada olan tüm meslek liselerine olmuş, binlercesinin gelecek ümidi kalmamıştı. İnançlı kesim ülkenin zencisi ilan edilmiş, memuru işçisi, iş adamı hatta sıradan vatandaşı bile hedef tahtasına konmuştu. Yeni bir halk yaratmak için adeta tanrılaşan bir büyüklenme ile her bir koldan mazlum halka yüklenilmiş, nice canlar yakılmış nice ocakların sönmesine sebep olunmuştu. Yine bir Şubat ayına geldik ve yarası sarılmadı yitik kuşağın.12 Eylül referandumu bir ümit oldu önce. Sonra anlaşıldı ki daha bize sıra gelmemişti netekim. Basında o günlere dair nice acı itiraflar olsa da kimse iadeyi itibarı dillendirmiyor ve devlet adına bir özür kimsenin aklına gelmiyor ne hikmetse. Başörtüsünden dolayı hastaneye alınmayan ve ölüme terkedilen kadının , Sivas’ta örtüsü başından çekilen hemşire kızın ,direncini yitirip te çaresizlikten başını sıfıra vurduran Üniversiteli genç kızın ya da cadı avına çıkılarak görevden alınan erkeğiyle kadınıyla yüzlerce memurun ya da yada…
Onlarca mağdurun ve mağdurenin acısını hatırlatmaktan başka işe yaramayan bu sıralama çoğaltılabilir elbet. Kendini zincire vurarak okumak istekli çığlığı genç yüreklerin Eyüp sokaklarında yankılanıyor hala. Birçok şey değişti referandumla.28 Şubatın kudretli generalleri yargılanmaya başladı ancak sivil uzantılarına hala dokunulmuş değil. Her ne kadar o günlerin mağdurları için geri dönüş imkanları oluşturulsa da sorun başörtüsü düzleminde hala devam ediyor. Kendi eliyle Ak Parti iktidarı yeni yasaklarla alan daraltıyor farkında olmadan. MEB’in yayınladığı öğrencilere dönük son kılık kıyafet yönetmeliği adeta başörtü yasağını meşrulaştırmış durumda. Hala çalışanlara dönük basit bir yönetmelik tadili dahi yapılabilmiş değil ne yazık ki. Anayasal bir hak olan ibadet hakkı karşılık bulabilmiş değil kamuda. Eleştirdiğimiz 12 Eylül dönemi Milli Eğitim Bakanı kadar cesaret örneği gösterip Okullardaki Mescit sorununu çözecek irade ortaya konulamıyor. Özgürlük adına atılan her adım sanki 28 Şubat mağdurlarına yeni yasaklar getiriyor. Artık dayanacak takatimiz ödeyecek bedelimiz kalmadı. Toplumumuzun kahir ekseriyeti Müslüman’dır. Herkesin kendisini ifade özgürlüğü bulunmaktadır. Başörtüsü ile çalışma tercihine karışılmamalıdır. Başörtüsü İslam’ın bir emridir. Kahir ekseriyeti Müslüman olan bir toplumda çalışabilmek için zaruret ruhsatına sığınarak başı açık çalışmayı tercih etmek gibi bir zulme de sanki örtü değil de dersin kutsallığı varmış gibi Kur’an dersinde izin veren, diğer derslerde yasak getiren seküler zihinle hazırlanmış 12 yıla çıkarılan zorunlu eğitimde yeni sorunlara gebe yasaklara seyirci kalınmasına ne kadar duyarsız olabiliriz. Artık toplumumuzda da bu anlamsız çağdışı başörtüsü yasağını savunan kimse bulunmamaktadır. Toplumsal mutabakat sağlanmıştır. Memur Sen’in bir ayda topladığı 12 Milyonu aşkın imza bunun belgesidir. Hükumetten bu saatten sonra mazeret istemiyor çözüm bekliyoruz.
