İdeoloji aşk gibidir; gözü kör kulağı sağır eden.. İdeolojik referans ile ortaya konan bakış ise indirgemecidir. Her şeyi tek açıdan görmeye ve her meseleye ya da tartışmaya tek boyutlu ele almaya mecbur eder insanı. Ufku daraltır, karşısındakinin baktığı yerden bakmayı, bağlı olduğu ideolojiye ihanet olarak görür. O yüzden, ne kara sevda boyutunda bir aşığa söz anlatabilir ne de ideolojisine kayıtsız kuralsız bağlı olan insana meramınızı kamilen izah edebilirsiniz.
Türkiye, 12 Eylül ile ideolojiler üzerinden oluşan anlaş(ama)manın ağır faturasını tecrübe etmiş, sağdan soldan yüzlerce gencin ölümüne ve bir o kadarının da hayatının kararmasına tanıklık etmiştir. Tecrübe anlatılırken -amiyane tabirle- “Eğer birinin yanan sobaya elini değdirdiğinde, elini yaktığı anlaşılmışsa herkesin aynı şeyi yapmasına gerek yoktur!” denilerek, geçmişin muhasebesi ile ders çıkartmanın, istikamet belirlemede önemli bir mihenk olduğu dikkatimize sunulmak istenmiştir.
Üniversiteli yıllarımızda –bulunduğumuz okul konjonktür olarak her ne kadar buna müsaade etmese de- çok defa, asılacak afiş üzerinden duvar kavgasına, kantinlerde oturulacak masa kavgasına şahit olduk başka fakültelerde.. Herkesin bir rüyası vardı ülkeye dair ve gerçekleşmesini istiyordu. Bu rüyanın gerçekleşmesine engel olarak gördüğü; duvarına ve masasına göz dikenlere nefes aldırmamalıydı öyleyse.. Ne ki; mezun olup gerçek hayat ile tanıştığımızda, duvarların ve masaların farklı düşüncelerin birbiriyle konuşmasını/anlaşmasını engelleyen suni engeller olduğunu öğrendik. Oysa, hepimizin hepimize söyleyeceği doğruları, eleştiriye ve düzeltmeye açık yanlışları olabilirdi.
Tek tip düşünce ve herkesi kendine göre ölçme bağnazlığından kurtulabilecek miyiz derken; 15 Temmuz vakası bölüştüğümüzde tok olacağımızı bölündüğümüzde yok olacağımızı canımızı acıtarak da olsa kifayetince öğretti bize. Yenikapı ile geçmişin tortularından arınarak; farklılıklarımızı zenginlik vesilesi kabul edebilir; doğrularımızı, paylaşmak için bir imkan olarak bakabilirsek bu tavır, yeni kapılara zemin olabilir düşüncesi, bizi heyecanlandırmadı desek yalan olur. Arık açıkça ortaya çıkmıştı; Yenikapı, bu ülkede sorunu olanlarla, bu ülkeyle sorunu olanların ayrıştığı bir kapıydı.
Nihayet Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi, bir tarafta adı Millet olan ve her şeye rağmen milleti referans alan bir kesimin, diğer tarafta ise medeniyet bakiyemizden tanıdık ve vasat olmayı tavsiye eden Cumhur İttifakı namı ile -artık sıkça kullanılan adıyla- yerli ve milli bir damarın işbirliğine vesile oldu.
Birlikte iş üretmenin, birlikte yol almanın, hatta birlikte Türkü söylemenin de sırrı, ortak paydayı güçlendirmek, tartışma alanları üzerinden ortak besteye zarar verecek, kulak tırmalayan çatlak seslere müsaade etmemektir.
Bu kadar detay ile lafı dolandırmayalım, kifayeti müzakere hasıl oldu denilecekse artık meramımızı söyleyebiliriz. Son günlerde Danıştay 8. Daire’nin verdiği-arka planına bakıldığında zamanlaması itibariyle manidar olduğunu düşündüğümüz- karar üzerinden sürdürülen tartışmalara, hepimiz öyle ya da böyle tanığız.
10 Mayıs 1933 tarihinde, Milli Talim ve Terbiye Heyeti kararıyla, Kazım Karabekir, Refet Bele, Rauf Orbay gibi İstiklal Savaşında kahramanlıkları tarihen sabit olan paşaları İstiklal Mahkemelerinde yargılayan 3 hakimden birisi olan, devrin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip’in yazdığı ve o tarihten itibaren bir takım değişikliklerle okutulan metinden bahsediyorum.1931 yılında Türk Ocakları Genel Kurulu’nda çıktığı kürsüden -İstiklal Marşı’nı Akif’in yazmasına ikna eden ve TBMM’de kabulünü sağlayan- Hamdullah Suphi’yi “Gençleri silahlandırmak suretiyle bir kara gömlekliler ordusu” kurmakla suçlamış, Türk Ocaklarının kapatılmasıyla CHP’ye katılan ve Halk Evleri’nin başına getirilen kişinin yazdığı bugün kutsal bir metinmiş gibi tartıştığımız öğrenci andı verilen bir metinden söz ediyorum. Öğrenci Andı adı verilen bu metin, yıllarca İlköğretim okullarında her sabah okutulan, Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi’nin kurucu iradesi Ak Parti’nin ortay koyduğu kararlılık ve toplumsal destek ile yürürlükten kaldırılmış muhtevası itibariyle sürekli tartışma üreten bir metindir.
Cumhur İttifakının, yerel seçimler arefesinde ortay koyduğu kararlılık fotoğrafı ile eş güdümlü çıkartılan bu tartışma, tarafların bildik refleksleri neticesinde ciddi bir maliyet ürettiğini söyleyebiliriz. Bu maliyet bir tarafa, içerisinde şahsımın da yıpratılmak istendiği hiç kimsenin tekelinde olamayacak millilik vurgusu -ve bu coğrafyanın İslam’a hizmetleri ile değer bulan- Türk Milleti üzerinden yeni bir duvar kavgası başlatıldı. Karacaoğlan’ın deyişi ile “Mecliste arif olup kelamı dinlemek ve elinden geldiğince iyilik eyleyip hatıra dokunmadan/ incitici olmadan” tartışmak yerine topyekun seferberlik mantığı ile hedefe konulan, 81 İl’de-Sabataist Reşit Galip’in kaleme aldığı -Öğrenci Andı’na ilişkin Danıştay 8.Daire’nin verdiği kararı basın açıklaması ile eleştiren, tepki ortaya koyan Eğitim Bir Sen ailesi acımasızca eleştirilerek yeni bir kaos çıkartma planına zemin oluşturabilecek puslu bir hava estirildi.
Bir dönem farklı her fikri Vahhabi/Şii (İkisi bir arada nasıl oluyorsa) olarak ötekileştiren bağnazlık, bu sefer yerini Türk düşmanlığı gibi garabet bir zemin üzerinden zuhur etmeye başladı. Öğrenci Andı’nı kabul etmemek ve hele hele verdiği onca sorunlu karar ile malül Danıştay’ı eleştirmek hangi izan ile Türklük savunması ve Türk Düşmanlığı retoriği üzerinden yürütülebilir bir kavga zeminidir. Türk olmak, insanın iradesi ile elde ettiği bir hususiyet olmadığı ve etnik köken üzerinden övünmeye veya aşağılanmaya dönük bir sistematik düşüncenin inancımızla örtüşmediği gerçeği, bizim bu konuda temel referansımızdır. Bu ülke Türk’ü ile Kürt’ü ile Çerkez’i, Abaza’sı veya Arap’ı ile Çanakkale’de asıl düşmanla yekvücut mücadele etmiş-inancı çimentosu olmuş- tek milletten oluşur.
Unutulmamalıdır ki gereğinden fazla şiddet, gayedeki hikmete zarar verir. Öğrenci Andı üzerinden örgütlü savunma hattı oluşturan- bir kısmı ile şahsi hukukumuz gereği görüştüğümüz- arkadaşlara da ifade ettiğimiz üzere, yarın yüz yüze baktığımızda mahcubiyetimize sebep olacak aşırılık önce orantısız tepki verenlere zarar verir. Ayrıca, bu ülke ile derdi olan kesimin ekmeğine yağ sürecek, bu ülkede derdi olan, cumhur ortak paydasında buluşan/buluşturulan herkese zarar verir. Eğer bu gemi su almaya başlarsa kazan/kazan formülü bağlamında, Sayın Bahçeli’nin ifadesiyle “Eski model tak, tak, tak yerine, yeni siyasi kombin gereği tak, tuk, tak” modelinin zarar göreceği aşikardır.
Sonuç yerine şunu da ifade etmek gerekir k,i eski enstrümanlar ile yeni besteler yapmak mümkün değildir. Bazen anlamak için sürekli cevap vermek yerine sadece dinlemek; anlaşmak için anlamlandırmak yerine sadece anlamak gerekir.